Haber

Basın özgürlüğü: Seçim vaadi mi yoksa doğru mu?

Yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olarak tanımlanan medya, 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler öncesi seçim beyannamelerinde yer verilen konulardan biri. Ayrıca son yıllarda uluslararası toplumun Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik eleştirilerine de yer verilmektedir. Ekim ayında yürürlüğe giren ve kamuoyunda “sansür yasası” olarak da bilinen dezenformasyonla çaba yasasının bu baskıyı daha da artırmasından korkuluyor. Söz konusu yasa, eleştirel gazeteciliğe yönelik yeni bir araç olarak tanımlanıyor.

İktidar partisi AKP seçim beyannamesinde “özgür, güçlü ve çok sesli” bir medya yaratılacağı vurgulanıyor. Türkiye’de 18 bin basın kartı sahibi olduğu belirtilen açıklamada, bu sayının “demokratik yaşam için büyük bir zenginlik” olduğu belirtildi. Ancak bu 18 bin basın kartının dağıtımı dahil değil. Son çıkan yasa ile bakanlık ve kurumların basın kartı verilen işçi sayısı artırıldı. Basın kartı verilenlerin arasında bu resmi kurumlarda çalışanların olup olmadığı bilinmiyor. Buna rağmen birçok gazetecinin başvurusuna uzun süre cevap verilmiyor.

“Tek ses ana politika oldu”

Resmi adı “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı” olan dezenformasyonla mücadele kanunu Ekim 2022’de yürürlüğe girdi. “Medya Dayanışma Grubu” adı altında toplanan basın meslek kuruluşları da dikkat çekti yazısını, “devlet kurumlarının, yaklaşan seçimler öncesi halkın tüm haber kaynaklarını bir ahtapot gibi sararak sıkıştırabileceği, boğabileceği veya gevşetebileceği bir yasal düzenleme” olarak nitelendirdi.


Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf KanlıFotoğraf: Kıvanç El/DW

Meslek örgütleri, yasanın bu şekilde uygulanması durumunda Türkiye’de basın, ifade ve iletişim özgürlüğünün olmayacağını savundu.

Bu yasayla hükümetin 21 yıllık basın özgürlüğü sicilinin pek parlak olmadığına işaret eden Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, AKP’nin bildirisindeki vaatleri gerçekçi bulmuyor. “AK Parti iktidarı zihniyetinde ne yazık ki muhalefeti susturmak, eleştirileri en başından susturmak, sesin çıkmasına izin vermemek, söyleneni tekrarlamak, mahallede tek ses bırakmak ana politika haline geldi. dedi Kanlı. devam ediyor.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneği (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, seçim dönemlerinde veya 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü gibi sembolik günlerde verilen sözlerin sadece “dilek ve dilek” olarak kaldığını söylüyor. Önderoğlu, “Türkiye’deki bu kronik sorunlar maalesef genel vaatlerle aşılamıyor. Medya sermayesinin şeffaflığı, gazetenin kişilik haklarının ve yayın bağımsızlığının etkin bir şekilde korunması, gazetecilik etiğinin bir ilke olarak yerine getirileceğinin güvencesi ne olacak?” üstün değer?” sorusunu yöneltiyor.


RSF Türkiye temsilcisi Erol ÖnderoğluFotoğraf: Getty Images/AFP/O. Köşe

Bulut: Halka bedava haber sunulmalı

Medya da seçimlerin adil olmasında önemli bir rol oynamaktadır. Adaylara medyada eşit görünürlük sağlanmalıdır. Yusuf Kanlı’ya göre vatandaşların seçimlerde karar alırken veya eleştirel kamuoyunda seçimlerinden emin olurken bilinçli bir tercih yapabilmeleri için “öğrenme hakları” vardır. Bu anayasal hak, basın özgürlüğünün temelini oluşturmaktadır. Kanlı, “Yalnızca olumlu olanları değil, iktidarı, gücü elinde bulunduranı, paranın sahibini memnun edecek genel kabul görmüş şeyleri, genelin dışında düşünceyi kışkırtacak ve teşvik edecek aykırı sesleri de dile getirmek gerekiyor. provokatif olan ve başka açılardan da gerçeklerin olabileceğinin gösterilmesi gereken temeldir” diyor.

Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Gökhan Bulut, basın özgürlüğünün bir yanında “özgürce oluşturulmuş haberleri halka sunma hakkı”, diğer yandan “halkın haber alma hakkı” olduğunun altını çiziyor. bu yayınlar” Bulut, “Örneğin eğitim herkese açık olmalı ve tüm yurttaşların bağımsız fikir geliştirmesini sağlamalı, yayınları elde etmek için gereken ekonomik güç de herkese sağlanmalıdır. Basın özgürlüğünün olduğu bir toplumda yaşamak da önemlidir. vatandaşlık hakkı. Yurttaşlık bilincini ve yurttaşlık haklarını geliştirmek. Bunu yaygınlaştırmak devletin görevidir” diyor.


Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Gökhan BulutFoto: Özel

“Gül bahçesine de gitmeyeceğiz”

Millet İttifakı da Ortak Politika Belgesi’nde basın özgürlüğü başlığı altında “Güçlendireceğiz” vurgusu yapıyor. Medyanın çoğulcu bir yapıda çalışacağı ve bunun için anayasal bir adım atılacağı mesajı veriliyor. Ayrıca medya sahipliğine ilişkin yeni düzenlemelerin yapılacağı da taahhüt edildi. Ancak yönetmeliğin detaylarına hiç değinilmemiş.

Medya temsilcileri ise bu vaatlerin kolay kolay gerçekleşmeyeceğine dikkat çekiyor. Yusuf Kanlı, gazetecilerin hak arayışlarının vaatlerin ötesinde süreceğini söylüyor:

“Bir yanda özgürlükleri demokrasiyi bastıran tek adam rejimi, diğer yanda çoğulcu demokrasi vaadi var. İktidar değişikliğiyle gül bahçesine gitmeyeceğiz. Gazeteciler sesini yükseltecek. daha çok ses çıkarır ve haklarını daha çok arar.”

RSF Temsilcisi Önderoğlu da “Basın İlan Kurumu (BİK), RTÜK, Basın Kartları Komisyonu gibi yapıların ayrımcı uygulamalarına son veremiyoruz. Siyasette bu kurulların üyelerini ararken hareket edemiyoruz” ifadelerini kullanıyor. Medyayı her zamankinden daha dramatik bir şekilde kutuplaştıran dünyadan bir adım uzakta.” Başta muhalefet olmak üzere partilerin daha somut sözler vermesi gerektiğini de ekliyor.

“İktidara gelirsek bu sorular biter”in telaffuzunun “basitlik” olduğunu belirten Önderoğlu, “30 yıldır Türk medyasını yakından takip eden bir kurum olarak artık yeni deneyimler yaşamaya başlayacağımızı biliyoruz. net bir düzenleme, demokratik ve birleştirici mevzuat ve liyakat olmaksızın sorunlar yeniden gündeme geldi.Aynı şekilde son 20 yıl “Bütün demokratik reformların uygulanmadan kağıt üzerinde bırakılabileceğini bize gösterdi” diyor.

AKP’nin son günlerde demokratik seçimlerde iktidar değişikliği olasılığını “darbe” olarak tanımladığını hatırlatan Gökhan Bulut, “Bu yöndeki haberler aynı zamanda basının ‘darbeyi desteklemek’ suçlamasıyla tehdit edildiği anlamına geliyor. … Demokratik süreçleri savunarak ve bu süreçleri gerçeklere dayalı olarak haber yaparak bile.Ülke yasaklanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğundan, basın özgürlüğünün tesis edilmesinin ilk şartının iktidar değişikliği olduğu da açıktır.”

Hangi adımlar atılmalıdır?

Yusuf Kanlı, muhalefetin iktidara gelmesi durumunda reform adımları atması gerektiğini vurguluyor. “RTÜK’ün üyelik yapısını siyasetçiler belirlemesin” diyen Kanlı, “Gazeteci örgütleri, Cemiyet, Basın Konseyi gibi kuruluşlar teklif eder, Meclis yine onu seçer. AK Parti’den seçim yaptığınızda CHP, MHP kontenjanı, kurumdan objektif bir beklenti yok, tamamen siyasi bir kurum oluyor.” .

Basın kuruluşlarına gelen resmi ilanların dağıtımında da sorunlar yaşandığını anlatan Kanlı, “Basın İlan Kurumu’nun yapısı da değişmeli. Bu kurum bir ceza infaz kurumu gibi çalışıyor. Bir düzenleyici kurum gibi çalışmalı. ceza infaz kurumu değil.Kamu reklamlarına da bir standart getirilmeli.Tekelleşme sorunu adım adım atılmalı.”Beş altı gazete üç dört televizyon tek bir kişiyi ilgilendirmez. Kabul edilebilir bir normal durum değil.”

Basın özgürlüğünün sağlanmasındaki önemli ayaklardan birinin de gazetecilerin çalışma koşulları olduğunu vurgulayan Gökhan Bulut, “5953 sayılı yasada çalışma koşullarının iyileştirilmesi, bu kaçak çalışmanın yasaklanması, ‘staj, deneme süresi’ gibi güvencesiz çalışmanın önüne geçilmesi” dedi. , serbest gazetecilik’ ile gazeteciler sendikası ve meslek örgütü önlerindeki engeller kaldırılmalıdır” diyor.

Yusuf Kanlı, sendikalaşmanın önemine dikkat çekerken, sendikaların sadece ücret üzerinden hareket etmemesi gerektiğini sözlerine ekledi. DW Türk’ün Türkiye irtibat bürosunun kapanmasını değerlendiren Kanlı, “Bu ve benzeri yayın organları yazılması istenmeyen alanlarda haber yapıyor. Türk insanı da buralara yöneliyor, çünkü izleniyor, takip ediliyor, takip ediliyor, takip ediliyor. ve bilgilendirildi.”

Mani olmadan DW Türkçe’ye nasıl ulaşabilirim?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu